Cumartesi

SABUKTEKİN / TÜRKİYE DAVASI

(27243/95)

Strazburg

19 Mart 2002


OLAYLAR - DAVANIN KOŞULLARI :

l.Olayların başvuran tarafından değerlendirilmesi:

.................

7. Başvuranın eşi, Salih Sabuktekin müteahhit olup, HADEP üyesi ve partinin Yüreğir/Adana delegesidir. 28 Eylül 1994 günü evinin önünde otomobiline binerken öldürülmüştür. Görgü tanıklarına göre Salih Sabuktekin sivil giyimli iki kişi tarafından, arabada bekleyen erkek kardeşi Halil Sabuktekin de olmak üzere birden çok tanık önünde silahlı saldırı sonucunda öldürülmüştür.

8. Olayların gelişimi ve sonrasında cereyan eden olaylar taraflarca farklı biçimde ifade edilmiştir.

9. Başvurana göre olaylar saat 6.30.-7 sularında meydana gelmiştir. Kayınbiraderi Halil Sabuktekin kardeşinin katillerini yakalamak için atılmış, fakat sivil polislerce engellenmiş ve ifadesi alınmak üzere göz altına alınmıştır. Başvuran, 31 Mart 1997'deki itirazlarında kayınbiraderinin Latif Turan adlı bir kişiyle birlikte katil zanlılarının peşine düştüklerini, adı geçen kişinin 21 Haziran 1999'da bu beyanı vermiş olduğunu belirtmektedir.

10. Vermiş olduğu ifadeyi teyit etmek için başvuran özellikle kayınbiraderinin 31 Mart 1997'deki insan Hakları Derneği ve HADEP'in bir üyesi önünde verdiği beyanını Komisyona iletmiştir. Halil Sabuktekin'e göre saat 7'yi yaklaşık olarak on dakika geçerken kardeşine ateş açılmış, kendisi bir arkadaşıyla birlikte katil zanlılarının peşinden koşmuşlar fakat polislerce engellenmişlerdir. Adı geçenlerin PKK ve Hizbullah ve HADEP'le ilgili olarak ifadeleri alındıktan sonra, Adana Devlet Hastanesine sevk edilmişler - bu esnada H. Sabuktekin kardeşini yaralı olarak sedyede yatıyor görmüştür - daha sonra Emniyet Müdürlüğü'ne götürülerek sorguya alınmış, bir saat sonra da serbest bırakılmışlardır. H. Sabuktekin Hastaneye geri döndüğünde kardeşinin kısa bir süre önce ölmüş olduğunu öğrenmiştir.

11. Başvuran, eşinin cenaze töreninde yirmiye yakın kişinin gözaltına alındığını, ayrıca eşinin ölümünden önce üç defa polisin gece yarısı evlerine girerek aramalar yaptığını ilk iki seferde S. Sabuktekin'in nerede olduğunu sorduğunu üçüncü kez geldiklerinde eşini de yanlarına alarak gittiklerini, eşinin ertesi gün serbest bırakıldığını belirtmekte, üstelik, evlerinin sürekli polis tarafından gözlendiğini ifade etmektedir.

12.Başvuran şubat veya mart 1998'den önce soruşturmayı yapan polisler tarafından çağrılmadığını iddia etmektedir.

2. Hükümet açısından olayların değerlendirilmesi:

13. Hükümet'e göre maktule saat 6 sularında ateş açılmıştır. Soruşturmadan H.Sabuktekin'in kardeşini anında Adana Devlet Hastanesine götürdüğü anlaşılmaktadır.

14. Hükümet başvuranın cinayetten sonra karakola çağrıldığını fakat bu davete karşılık vermediğini belirtmektedir.

15. İki doktor tarafından imzalanan hastane kayıtlarına göre S. Sabuktekin'in hastaneye geliş saati saat 6.20'dir. 28 Eylül 1994'te iki polis memuru A.Ö. ve S.A saat 6.30'da tutanak tutmuşlardır. S.Sabuktekin'in Adana Devlet Hastanesi Acil Servisine saat 6.20'de geldiği ve ameliyata alındığı doktorlar tarafından doğrulanmakladır. Aynı gün yapılan ikinci bir tutanağa iki polis memuru imza atmış, yaralının üzerinden çıkan eşyalar kardeşi H. Sabuktekin'e teslim edilmiştir.

B. Ulusal makamların gerçekleştirdiği işlemler:

16. Olayın ardından olay yerine gelen polisler yakın çevrenin krokisini çizmiş, görgü tanıklarının isimlerini almış, cinayetin işlendiği alan ve civarında incelemelerde bulunmuştur, tutanaktan cinayet mahallinde yedi adet mermi kovanı bulunduğu görülmektedir.

17. 28 Eylül 1994'de aralarında H. Sabuktekin'in de bulunduğu beş kişinin ifadesi alınmış, H. Sabuktekin olayın 6.30 sularında meydana geldiğini, kardeşinin yaralandığını anlar anlamaz hemen hastaneye götürdüğünü belirtmiş, katil zanlılarını takip ettiğine ya da polis tarafından engellendiğine ilişkin bir açıklamada bulunmamıştır.

Maktul için işçi olarak çalışan Abdullah Ertekin ateş açıldığı sırada aracın arkasında bulunduğunu söyleyerek H.Sabuktekin ile aynı yönde ifade vermiştir. Polis tarafından saat 7'de ifadesi alınan Ertekin, maktulün evinin önüne kamyonet ile Mesut Şen’le geldiklerini ve olayın saat 6.30 sularında gerçekleştiğini belirtmiştir. İki görgü tanığı, saldırganlar hakkında sadece genel bilgiler verebilmişlerdir. Kahvehane sahibi Müslüm Olcay katil zanlılarından birinin yaşı, boyu, saç rengi hakkında bilgi verebilmiş, fakat diğerinin eşkalini hatırlamadığını belirtmiştir. Kahveci o anda kahvehanede on kadar kişinin olduğunu işçilerin o esnada kamyonete binmek için ayrıldıklarının altını çizmiştir, ifadesinde, ateş açanların takip edildiğine dair beyanda bulunmamıştır. Aynı polis memurları tarafından dinlenen fırıncı Suphi Özbudak, faydalı olacak bilgiler verememiştir.

18. Adana Cumhuriyet Savcısı başvuranın eşinin öldürülmesiyle ilgili olarak soruşturma başlatmıştır. 13 Ekim 1994'te Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü Adana Cumhuriyet Savcısına 28 Eylül 1994 tarihinde işlenen cinayete dair yürütülen takibat sonucunda elde edilen tutanakları, olay yerinde elde edilen bulguları, ve maktulden çıkan kurşun örneğini iletmiştir. Adli Tıp tarafından hazırlanan ve otopsi yapılmasını öneren ölüm raporu ile toxiolojik incelemeler eklenmiş, ayrıca Balistik raporu sonuçları da ekte hazır bulundurulmuştur.

19. 6 Aralık 1994 tarihinde, Adana Cumhuriyet Savcısı yürütülen soruşturmalar çerçevesinde cinayetin araştırılması ve zanlıların yakalanması için arama emri çıkarmıştır ve Emniyetin ilgili bilimlerine olay hakkında araştırma yapmaları ve şüphelileri yakalamaları için talimat vermiştir. Ayrıca, savcı soruşturmanın gidişatı hakkında her üç ayda bir Cumhuriyet Başsavcılığına bilgi verilmesini emretmiştir.

20. Temmuz 1995'de, Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi, birçok HADEP üyesi ve PKK sempatizanı cinayetlerinden sonra yasadışı örgüt Hizbullah'a dönük bir operasyon düzenlemiştir. 27 Temmuz 1995'deki operasyon kapsamında tutuklanan on dört kişiden biri olan Z.T ifadesinde başka bir örgüt mensubu H.T'nin kendisinden PKK örgütü ile HADEP'in bölgede bulunan üyeleri hakkında ve özellikle de S. Sabuktekin ile ilgili bilgiler toplamasını istediğini belirtmiş, ele geçirdiği bilgiler neticesinde bu kişilerin 1994-1995 yıllarında öldürüldüklerini öğrenmiştir. Ayrıca bu cinayetlerin sorumluları ve öldürme emrini verenler hakkında bilgi sahibi olmadığını da eklemiştir.

Tutuklular arasında bulunan H. T. İfadesinde kendisine yöneltilen tüm suçlamaları reddetmiş, bu ifadelere ilişkin özet bilgiler Adana Cumhuriyet Savcısına iletilmiştir.

21. Bu süre zarfında, 20 Temmuz 1995'te tutuklanan kişilerin evlerinde ele geçirilen silah ve mermiler üzerinde inceleme yapılmış, incelemeden sonra mermi kovanlarının bazı faili meçhul cinayetlerde kullanılanlardan farklı yapıda olduğunu tespit etmiştir.

22. 4 Ağustos 1995'te Adana Cumhuriyet Savcısı on dört sanığı dinlemiş aralarından altısı hakkında tutuklama kararı vermiştir.

23. 2 no'lu Asliye Hukuk Mahkemesi sanıkları dinledikten sonra aralarında H.T. ve Z.T.'nin de bulunduğu beş kişinin tutuklanmasına altıncı kişinin ise serbest bırakılmasına karar vermiştir.

24. Aynı gün Adana Cumhuriyet Savcısı, adam öldürme de dahil birtakım yasadışı örgüt faaliyetlerine karışmakla suçlanan sanıkların yargılanmasında Mahkemenin yetkisiz olduğunu belirterek, Konya DGM'nin devreye girdiğini ifade etmiştir.

25. 11 Ağustos 1995'te Konya DGM Savcısı, tutuklu sanıkların ondördünden sekizini yasadışı örgüt faaliyetlerine karıştıklarına dair somut deliller bulunamadığından serbest bırakmış diğer altı sanığı mahkemeye sevk etmiştir.

26. 16 Ağustos 1995'te Konya DGM Savcısı Adana Cumhuriyet Savcısından 28 Eylül 1994'te ifadeleri alınan dört görgü tanığı ile Temmuz 1995'te tutuklanan ve aralarında Z.T. ve H. T.'nin de bulunduğu sanıklar arasında yüzleştirme yapılmasını talep etmiştir. l Eylül 1995'te Adana Cumhuriyet Savcısı, Adana Emniyet Müdürlüğünden ve Adana Cezaevinden şahitlerin ve tutukluların yüzleştirilmesi için getirilmelerini talep etmiştir. Müslüm Olcay 26 Eylül 1995'te savcının önünde hazır bulunmuş. 26 Eylül 1995 tarihli bir nota göre, Halil Sabuktekin'in başka bir bölgede bulunan Doğubeyazıt'ta askerlik görevini ifa etmesi nedeniyle savcı önüne çıkmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Abdullah Ertekin'in ve Suphi Özbudak'ın adresleri değiştiği ve kimsenin yeni adreslerini tanımadığı için savcı önüne çıkarılamamışlardır. 25 Eylül ve 18 Ekim 1995 tarihli mektuplar ile Adana Cumhuriyet Savcısı, Konya DGM Savcısına, tutuklulardan birinin cezaevi kayıtlarında bulunmaması nedeniyle ve diğerinin de Karaman ceza evine nakledildiğinden talep edilen yüzleştirmenin gerçekleşemediğini belirtmiştir.

27. 7 Kasım 1995'te Konya DGM Savcısı, Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinden sözü edilen dört görgü tanığının dinlenilmesi için mahkemeye çağrılmasını talep etmiş, Terörle Mücadele Şubesi H. Sabuktekin'in Doğubeyazıt'ta askerlik görevini yaptığını hatırlatmış, diğer tanıkların şehir dışına çıkabilmeleri için yeterli maddi imkana sahip olmadıklarını mahkemenin bu masrafları üstlendiği ölçüde tanıklık etmelerinin mümkün olacağının altını çizmiştir.

28. 28 Kasım 1995'te Konya DGM Savcısı özellikle 13 Ekim 1994 tarihli zabıtnameye istinaden (bkz. 18. paragraf) Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinden S.Sabuktekin'in faili olan iki kişinin yakalanması için çok yönlü bir soruşturma yürütülmesi ve Mahkemenin her üç ayda bir gelişmeler hakkında bilgi verilmesi talebinde bulunmuştur.

29. 12 Aralık 1995'te Konya DGM Savcısı Adana Cumhuriyet Savcısını S.Sabuktekin'in ölümüyle ilgili görgü tanıklığı yapacak kişiler ve 11 Ağustos 1995'te DGM'ye sevk edilen sanıklar arasında yüzleştirme yapılması istemiyle çağırmıştır.

30. 7 Mart 1996'da Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi, Konya DGM Savcısına 28 Kasım 1995 tarihli yazıya istinaden yürütülen çok yönlü soruşturmadan bir sonuç alınamadığını, cinayeti işleyen faillerin bulunamadığını bildirmiş, soruşturma kapsamındaki her türlü gelişmeden mahkemenin bilgilendirileceğini eklemiştir.

31.14 Mart 1996'da Konya DGM Savcısı Adana Cumhuriyet Savcısını bir kez daha çağırtarak tanıklar ve sanıklar arasında yeniden bir yüzleştirme yapmıştır.

32. 25 Temmuz 1996'da Konya DGM Savcısı 11 Ağustos 1995'te DGM'ye sevk edilen altı sanığı delil yetersizliğinden serbest bırakmıştır, l Ağustos 1996'da Savcı, kararı Yargıtay'a bildirmiş, 16 Şubat 1998'deki kararla Yargıtay 25 Temmuz 1996'daki kararı onamıştır.

33. 25 Eylül 1996'da Konya DGM Savcısı 12 Aralık 1995 ve 14 Mart 1996 tarihli yazılarına yanıt alamadığından 14 Mart 1996 tarihli talebini yinelemiş, mezkur kişilerin muhtemel kimliklerinin belirlenebilmesi için çekilmiş fotoğraflarının mahkemeye sunulmasını istemiştir. 3 ve 7 Ekim 1996'da Savcıya, 11 Ağustos 1996 tarihli iddianameyle çağrılan kişilerin bu çağrıya cevap vermedikleri bildirilmiştir.

34. 18 Ekim 1996'da, Konya DGM Savcısı Adana Savcılığına görgü tanıklığında bulunan kişilerin serbest bırakıldığını bildirmiştir.

35. 5 Kasım 1996'da Konya DGM Savcısı Adana Savcısından maktulün olay günü üzerinde bulunan ve muhtemelen kardeşi Abdulvahap'a teslim edilen giysilerinin bir bilirkişi tayin edilerek incelenmesi, ayrıca 28 Eylül 1994'te ifadelerine başvurulan dört görgü tanığının yeniden dinlenmesi ve olay yerinde yeniden bir keşif yapılması isteminde bulunmuştur.

36. 13 Kasım 1996 tarihli ve 4210 sayılı yasaya istinaden Konya Devlet Güvenlik Mahkemesinde görülen dava Adana Devlet Güvenlik Mahkemesine sevk edilmiştir.

37. 23 Haziran 1997'de Adana DGM Savcısı Terörle Mücadele Şubesinden 1994 ve 1995 yılları arasında işlenen yaralama ve aralarında S. Sabuktekin'in öldürülmesi de dahil cinayetle sonuçlanan beş olayla ilgili tetkiklerin mahkemeye iletilmesini, yasadışı örgütler Hizbullah ve PKK'nın işledikleri cinayetlerle ilgili savların derinleştirilerek araştırılmasını talep etmiştir. Mahkeme katil zanlıları olarak, şüphelerin H.T ve Z.T. üzerinde yoğunlaştığını buna istinaden 25 Eylül 1996'da Konya DGM Savcısının istemiyle aralarında H. Sabuktekin'in ve Müslüm Olcay'ın da yer aldığı dokuz tanığın dinlenildiğini ve sanık fotoğraflarının gösterildiğini hatırlatmaktadır.

38. 3 Temmuz 1997'de Adana DGM Savcısı Müslüm Olcay'ın ifadesine başvurmuş fakat 28 Eylül 1994'dekinden farklı bir bilgiye rastlamamıştır. M. Olcay'a şüphelilerin fotoğrafları gösterilmiş, kendisi katillerin yüzlerini göremediğini ve fotoğraflardan teşhis edemediğini ifade etmiştir.

39. Aynı gün Terörle Mücadele Şubesi mahkemeye sunulacak başka görgü tanıkları bulunamadığını belirtmiştir.

40. 30 Temmuz 1997'de Adana DGM Savcısı Terörle Mücadele Şubesinden H.T. ve Z. T. Üzerinde yoğunlaşan şüpheleri hatırlatarak soruşmanın yeniden yürütülmesi ve mahkemeye aylık rapor sunulmasını talep etmiştir.

41. Terörle Mücadele Şubesi, Savcının 23 Haziran ve 30 Temmuz 1997'deki yazılarına cevaben 28 Ağustos 1997 tarihli yazısında H.T.'nin ve Z.T.'nin ikametlerine ilişkin hiçbir bilgi edinilemediğini, Z.T. ve H.T.'nin kardeşlerinin adreslerine ulaşıldığını bu kişilerin de H. T.'nin yeriyle ilgili olarak bilgi vermediklerini dile getirmiş, Savcıya iletilen 9 Eylül 1997'deki diğer bir yazıda 28 Eylül 1994'de işlenen cinayetle ilgili hiçbir bilgi elde edilemediği belirtilmiştir.

42. 6 Kasım 1997, 6 Ocak, 3 Şubat ve 19 Mart 1998 tarihli yazılarıyla Adana DGM Savcısı Terörle Mücadele Şubesini cinayetle ilgili olarak yürütülen soruşturmanın seyrindeki gelişmeleri ve aylık olağan raporları iletmek üzere Savcılığa çağırmış, Terörle Mücadele Şubesi Savcılığa gelerek bilgi vermiş, bunu müteakip 20 Mayıs, 20 Haziran , 20 Temmuz, 20 Ağustos ve 22 Eylül 1998 tarihli yazılarıyla soruşturma kapsamında herhangi bir gelişme olmadığını rapor etmiştir.

43. Bu arada, 14 Nisan 1998'de Adana DGM Savcısı, Terörle Mücadele Şubesinden başvuranın Abdulvahap ve H. Sabuktekin'in sorgulanması istemiyle mahkemede hazır bulunmasını talep etmiştir. Abdulvahap'ın mahkemeye çağrıldığını bildiren yazı ikamet ettiği İzmir'e DGM'ye ertesi gün iletilmiştir.

44. 15 Nisan 1998'de Adana DGM Savcısı, Terörle Mücadele Şubesinden olay mahallinde incelemede bulunan polis memurlarının dinlenilmesi istemiyle mahkemeye çağırmış, aynı gün Terörle Mücadele Şubesi polis memurunun askerlik hizmetini yaptığını ve kendisine ulaşılamadığını beyan etmiştir.

45. 15 Nisan 1998'de başvuran DGM'de ifade vermiştir.

46. 16 Nisan 1998'de Abdullah Ertekin 28 Eylül 1994 tarihli ifadesine benzer bir ifade vermiş, ateş edildikten hemen sonra yaralıyı Müslüm Olcay ile birlikte Adana Devlet Hastanesine götürdüklerini dile getirmiştir. Aynı gün ifadesi alınan Müslüm Olcay önceki ifadelerinin dışında farklı bir bilgi vermemiştir (bkz.17. paragraf).

47. Maktulün erkek kardeşi Abdulvahap Sabuktekin 20 Nisan 1998'de Savcı tarafından dinlenmiş, kardeşinin ölümüyle ilgili çok az bilgisi olduğunu, olay anından iş yerinde haberdar olduğunu, hastaneye kaldırılan kardeşinin yanına gittiğinde ölüm haberini aldığını, kardeşinin üzerinden çıkan giysilerin kendisine verilmediğini ve nerede olduğunu bilmediğini söylemiştir. H. Sabuktekin ise 22 Nisan 1998'de savcı tarafından dinlenmiş ve ifade vermiştir.

48. Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü 24 Nisan 1998'de Dışişleri Bakanlığına bir yazı göndererek soruşturmanın seyri hakkında bilgi vermiş, ilgili dosyayı iletmiştir. Yazıda Salih Sabuktekin'in öldürüldüğü gün polisin soruşturma düzenlediğini bu kapsamda görgü tanığı olarak Halil Sabuktekin'i, başvuran Sultan Sabuktekin'i, Abdullah Ertekin'i, Müslüm Olcay'ı ve Suphi Özbudak'ı dinlediğinin altını çizmiştir.

49. 8 Mayıs 1998'de Savcı Halil Sabuktekin'i yeniden sorgulamış ifadesini almıştır.

50. 18 Eylül 1998'de Adana DGM Savcısı, 1994-1995 yılları arasında işlenmiş adam öldürme ve yaralama suçlarıyla ilgili olarak yeni bir soruşturma açılması yönünde Terörle Mücadele Şubesine talimat vermiştir.

51. 28 Eylül 1998'de Terörle Mücadele Şubesi Savcının dikkatine bazı bilgiler sunmuştur; Abdullah Ertekin 5 Kasım 1998'de 28 Eylül 1994 tarihli ifadesiyle paralel bir ifade vermiştir.

52. Terörle Mücadele Şubesi 19 Mart 1998 tarihli yazıya istinaden Adana DGM Savcısına gönderdiği 21 Ekim 1998 tarihli yazısında olayların seyrine ilişkin yürütülen soruşturmayla ilgili olarak bilgi arz etmiştir.

53. 4 Kasım 1998'de Terörle Mücadele Şubesi Halil Sabuktekin'in ifadesine yeniden başvurmuştur.

54. 9 Kasım 1998'de Mesut Şen Terörle Mücadele Şubesince yeniden dinlenmiştir.

55. Mesut Şen, aynı gün Adana DGM Savcısına benzer ifadeler vermiştir.

56. 9 Kasım 1998'de Halil Sabuktekin cinayetin işlendiği gün tam karşısında bulunan Kahvehanede bulunan kişilerle ilgili olarak ifade vermiştir.

57. 18 Kasım 1998'de başvuran Savcı tarafından dinlenmiştir.

58. Aynı gün Savcı Ali Acar'ı dinlemiş beyanını almıştır.

59.19 Kasım 1998'de Latif Turan'ın ifadesi alınmıştır.

HUKUK AÇISINDAN :

1. HÜKÜMETİN İTİRAZI HAKKINDA :

...........

69. Hükümet 12 ve 29 Mayıs 2000 tarihli tamamlayıcı mütalaalarında AİHM Komisyonu'nun başvuranın şikayetlerini iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle reddetmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bu bağlamda Salih Sabuktekin'in öldürülmesiyle ilgili olarak aynı gün başlatılan resmi soruşturmanın ve akabinde açılan davanın altını çizmektedir.

Hükümete göre, Komisyonun yapılan başvuruyu "soruşturmanın somut veriler ibraz etmediği" yönünde kabul edilebilir bulması doğru bir karar değildir.

70. Hükümet etkili başvuru ve soruşturma koşulunun yalnızca cürüm failini tespit etmekle sınırlandırılamayacağını ileri sürmekte, bu tezini yetkililerce yürütülen çok yönlü soruşturmayla desteklemektedir.

71. Hükümet ayrıca sivil ve idari mahkemenin ilgili içtihatlarını belirtmekte, bu konuda Aytekin kararına göndermede bulunmakta (Bkz. 28 Eylül 1998 tarihli Aytekin Türkiye kararı, AİHM, 1998-VII) ve Türk yetkililerinin güvenlik güçleriyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında hiçbir çekincenin bulunmadığını sivil ve idari yargının etkili bir dava yürüttüğünü ortaya koymaktadır. Hükümet, davanın T.C. Anayasası’nın 125. idarenin her türlü eylem ve işlemlere karşı yargı yolunun açık olduğu maddesine dayalı olarak yürütüldüğünü buna göre AİHM'nin bu yönde yapılan itirazı dikkate almaması gerektiğini ifade etmiştir.

72. Başvuran, Hükümetin savına karşı çıkarak iç hukuk sürecinin gerçekleşmediğini, AİHS'nin öngördüğü etkili iç hukuk yoluna değin ilgili maddelerinin uygulanmasında Hükümetin yetersiz ve etkisiz kaldığını hatta güvenlik güçlerinin kayınbiraderinin katil zanlılarının ardından gitmesine engel olduklarını ileri sürmektedir.

73. AİHM, Savcının üç yıl beş ay süresince yürüttüğü soruşturma neticesinde somut veriler elde edilemediğini hatırlatarak Hükümetin ortaya koyduğu delilleri, itirazın kabul edilebilirliği yönünden reddetmiş, sonuç olarak mezkur soruşturmanın yeterli bir başvuru olarak sayılamayacağını belirtmiştir.

74. AİHM, Hükümetin de kabul edilebilirlik açısından Komisyona sunduğu itirazları esası bakımından, ön soruşturma sırasında ilke olarak açıklıkla değerlendirdiğini hatırlatmaktadır. (Bkz. 28 Temmuz 1998 tarihli Erg-Türkiye kararı, 1998-IV, s.1769/59).

75. AİHM, başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin mütalaalarında Hükümetin başvurunun seyriyle ilgili az sayıda detay bildirdiğini ifşa etmekte, başvurunun kabul edilebilirliğinin ardından katil zanlısı veya zanlılarının yakalanması için çok yönlü bir araştırmanın gerekliliğinin altını çizmektedir.

76. AİHM, AİHS'nin 35/1. maddesince iç hukuk yollarının etkili ve yeterince tüketilmesinin ardından yapılan başvurunun sözkonusu maddenin ihlal edildiği kapsamında değerlendirilebileceğini hatırlatmakta, bu başvuruların teoride olduğu kadar uygulamada da istenilen yeterlilikte ve kesinlikte olması gerektiğini vurgulamaktadır. (Bkz. 18 Aralık 1996 tarihli Aksoy-Türkiye, başv.1996-Vl, s.2275-2276/51-52 ve 16 Eylül 1996 tarihli Akdivar ve diğerleri-Türkiye davası, başv. 1996-IV, s. 1210/65-67).

77. AİHM, Türk hukukuna göre devlete ve kamu görevlilerine yönelik işlenen haksız fiillerde sivil, idari ve ceza mahkemelerinin devreye girdiğinin altını çizmektedir. (61-68. paragraflar).

78. AİHM, Hükümet görevlilerinin neden olduğu haksız fiillerin tazmini için bu fiili işleyen şahısın kimliğinin belirlenmesi gerektiğini hatırlatmakta, bu yönde başvuranın yaptığı şikayetlerde sorumluların somut biçimde ortaya konulamadığını belirtmektedir.

79. T.C. Anayasası'nın 125. maddesi olan idarenin her türlü eylem ve işlemlere karşı yargı yolunun açık olduğu ibaresine dayalı olarak tarafsız idari sorumluluğu hatırlatan AİHM mütalaalarında 2 Eylül 1998 tarihli Yasa-Türkiye kararına atıfta bulunmakta, (Bkz. Başvuru 1998-VI, s. 2431/74) buna istinaden AİHS'nin 2. ve 13. ilgili maddelerinin Taraf Devletleri ölümle vuku bulan olaylarda yürütülecek soruşturma kapsamında katil zanlısının kimliğini tespit etme ve sorumluları yakalamaya ve başvuran tarafından yapılacak şikayeti müteakip etkili bir başvuru imkanı ve iç hukukun tüketilmesi sürecini tamamlamaya ittiğini belirtmektedir.

80. Buna karşılık, başvuran sözkonusu idari ve sivil mahkemelerde dava açtığını, itirazın bu çerçevede dayanaksız olduğunu ifade etmektedir.

81. Ceza yargılamaları konusunda AİHM, başvuranın eşinin ölümüyle ilgili yürütülen ceza soruşturmasının sürekli olarak devam ettiğini buna müteakip yapılan itirazın bundan önce yürütülen soruşmalarla benzerlik taşıdığını belirtmektedir.

82. AİHM bu bağlamda AİHS'nin 2. maddesine dayalı olarak yapılan başvurunun sonucunda Hükümetin cezai itiraz açısının incelenmesini gerekli görmemektedir.

II. AİHS'NİN 2. MADDESİNİN İHLAL EDİLMESİNE İLİŞKİN :

83. Başvuran eşinin kürt yanlısı bir Partide faaliyet göstermesinden dolayı güvenlik güçleri veya suç ortakları tarafından öldürüldüğünü iddia etmekte, cinayet sonrasında uygun ve etkili bir soruşturma yürütülmediğinden şikayetçi olmakta bu yönde AİHS’nin maddesine atıfta bulunmaktadır.

A. Tarafların delilleri:

1.Başvuran:

84. Başvuran her defasında eşinin, Devletin olağan güvenlik dışı bölgesi yakınlarında öldürüldüğünü hatırlatmakta, buna istinaden AİHM'nin (28 Ekim 1998 tarihli Osman-İngiltere,1998-VllI) kararına atıfta bulunmakta, devlet yetkililerinin ülkenin güneydoğusunda olduğu kadar olayın meydana geldiği Adana'nın bu bölgesinde de yasaların etkili olamadığını ileri sürmektedir. Başvuran iddialarını desteklemek için, yetkililerin bilgisi dahilinde birtakım yasadışı bağlantıların tespit edildiği Susurluk raporuna göndermelerde bulunmaktadır. Başvuran olayın özel koşulları bulunduğunu, eşinin kürt yanlısı bir parti olan HADEP'in aktif bir üyesi olması nedeniyle saldırıların hedefi konumunda bulunduğunu, özellikle yasadışı örgüt olan ve faaliyetleri yetkililerce bilinen kontr-gerilla'nın açık tehdidi altında olduğunu buna karşın savunmacı Devletin eşinin hayatını korumak için gereken yasal düzenlemeyi yapmadığını ileri sürmüştür.

85. Başvuran, AİHM'nin AİHS'nin ilgili 2. maddesince, eşinin ölümüne ilişkin yeterli ve etkili bir soruşturma yapılmadığı ve mezkur kişinin yaşamının yasalarca güvence altına almakta yetersiz kaldığı görüşünde olan Komisyonla aynı yönde birleşmesi talebinde bulunmuştur.

2. Hükümet:

86. Hükümet, ilk olarak Salih Sabuktekin'in kimliği meçhul kişilerce öldürülmesi hususuna itiraz etmemekte fakat, AİHS'nin 2. maddesinin ihlal edildiği sonucuna katılmamaktadır. Bu bağlamda başvuranın iddialarının dayanaktan yoksun bulunduğunu, dava dosyalarında başvuranın eşinin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğüne dair hiçbir unsur olmadığını ortaya koymaktadır.

87. Hükümet, yetkili merciler tarafından yürütülen cinayet soruşturması kapsamında olayın çok yönlü ve detaylı olarak soruşturulduğu görüşünü savunmuş, olayın meydana geldiği gün mağdurun erkek kardeşi ve diğer tanıkların ifadelerine başvurulduğunu güvenlik görevlilerinin ve balistik uzmanlarının olay yerinde çok yönlü araştırmalar yaptığını belirtmiş, soruşturma kapsamında yasadışı örgüt Hizbullah'a dönük operasyonlar düzenlenmiş, Salih Sabuktekin cinayetiyle de suçlanan altı kişi hakkında ceza davası açıldığını kaydetmiştir.

88. Hükümet, yetkililerin gerekli yasal prosedür süreci yürüttüğünü, tanıkların çok yönlü olarak dinlendiklerini ve bunun neticesinde güvenlik güçlerinin mezkur olaya karışıklarına dair hiçbir veri elde edemediklerini, sonuç olarak hiçbir ihlalin sözkonusu olmadığını dile getirmektedir.

3. Komisyon:

89. Komisyon, başvuranın eşinin katil zanlılarının güvenlik güçleriyle bağlantısı olduğuna dair ciddi savlar, spekülasyonlar ve emareler bulunduğunu ileri sürdüğünü dile getirmektedir. Komisyon, yürütülen soruşturmada özellikle tanıkların kimliklerinin tespit edilmesi, kahvehane ve olay mahallinin çevresinde bulunan kişilerin tanımlanmasında bazı boşluklar bulunduğunu belirtmekte, başvuranın yaklaşık üç buçuk yıl boyunca dinlendiğine dikkat çekmektedir. Komisyon, 1998 yılına kadar soruşturmayı yürüten yetkililerin, farklı kaynaklar arasında bağlantı kurmaksızın ve birtakım boşlukları dolduracak diğer görgü tanıklarının ifadelerini almadan, sadece olay yerinde dinlediğini hatırlatmakta, soruşturmanın yetersiz, etkisiz olduğunu belirterek, netice itibariyle yaşam hakkının korunmasında bir ihlalin sözkonusu olduğunu belirtmiştir.

B.AİHM'nin değerlendirilmesi:

1. Başvuranın eşinin ölümüne ilişkin

90. AİHM'ye sunulan unsurlar ışığında Komisyon, Salih Sabuktekin'in iddia edildiği gibi Devletin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğüne dair bir karar verme aşamasında olmadığını belirtmektedir.

91. Mahkeme, yaşama hakkını koruma altına alan AİHS'nin 2. maddesinin, başlıca hükümlerden biri olduğunu ve 3. madde ile birlikte, Avrupa Konseyi'ni oluşturan demokratik toplumların temel değerlerinden birini koruma altına aldığını tekrarlamıştır.(Bkz.Çakıcı-Türkiye davası, başvuru no:23657794/86, AİHM 1999-IV)

92. AİHM, olayların meydana geldiği Adana ilinin Türkiye'nin güneydoğu bölgesinin ve olağan güvenlik dışında yer aldığını hatırlatmakta, Hükümetin başvuran tarafından dile getirilenleri dikkate almadığını, AİHS'nin 2. maddesinin taraflarca farklı ifade edildiğini belirtmektedir.

93. AİHM, olaya ilişkin mahkemeye sunulan kanıtlar ışığında şikayetleri özellikle Hükümetin yürüttüğü yasal süreci ve tarafların mütalaalarını inceleyeceğinin altını çizmektedir.(Bkz. mutadis mutandis 18 Ocak 1978 tarihli İrlanda-İngiltere davası seri : A no: 25 s.64-65/160-161).

94. Başvuran eşinin kürt yanlısı bir Partide görev yapması nedeniyle güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü iddiasını yinelemiş, bu meyanda kayınbiraderinin ifadesine atıfla bulunmuştur.(Bkz.17,45,47,53,56 ve 57. paragraflar)

95. AİHM, bu kanıtlar ışığında Salih Sabuktekin cinayetinin güvenlik güçleri tarafından işlendiği sonucunun birçok sav, spekülasyon ve emare içerdiğini ifade etmekte, bu bağlamda sunulan delillerin olayın kaynağını açıklamakta yetersiz bulunduğuna kanaat getirmektedir. (Bkz. 94.paragraf)

96. AİHM, dava dosyasında mahkemeye sunulan unsurlara müteakip Salih Sabuktekin'in güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü kanıtlamaya yetmediği sonucuna varmıştır.

Bu nedenle AİHS'nin 2. maddesiyle ilgili bir ihlal tespit edilmemiştir.

2. Yürütülen Soruşturmaya ilişkin:

97. AİHM, yaşama hakkını koruma altına alan AİHS'nin 2. maddesinin, başlıca hükümlerden biri olduğunu ve 3. madde ile birlikte, Avrupa Konseyi'ni oluşturan demokratik toplumların temel değerlerinden birini koruma altına aldığını, ölümle sonuçlanan olayın ardından etkili bir soruşturma yürütülmesi gerektiğini hatırlatmakta ve (Bkz.mutadis mutandis 27 Eylül 1995 tarihli McCann ve diğerleri-İngiltere seri:A no:324 s. 49/161, ve 19 Şubat 1998 tarihli Kaya-Türkiye kararı Başvuru 1998-1, s.329/105) kararlarına atıfta bulunmaktadır.

98. AİHM, sözleşmeci devlete düşen sorumluluğun, sadece öldürme işinin bir devlet görevlisi tarafından gerçekleştirildiğinin tespit edildiği hallerle sınırlı olmadığını vurgulamış, Sözleşmenin 2. maddesi bağlamında etkili bir soruşturma yapma sorumluluğunu hatırlatmıştır. (Bkz. mutadis mutandis, Ergi kararları s. 1778/82, Yasa kararı, s. 2438/100 ve 4 Mayıs 2001 tarihli Jordan-İngiltere davası no: 24746/94/107-109).

99. Mevcut halde, yetkililerce yürütülen ön soruşturma ve Savcı tarafından yürütülen soruşturmada tartışmaya açık bir durum sözkonusu olmamaktadır.(Bkz.l6. ve 59.paragraflar).

100. 28 Eylül 1994'de güvenlik güçlerinin olay yerinde çok kapsamlı bir incelemede bulunduğu ve yedi adet mermi kovanı bulduğu belirtilmektedir.(Bkz.l6., 17. paragraflar).

101. Terörle Mücadele Şubesi cinayet soruşturmasıyla ilgili olarak Adana Cumhuriyet Savcısını bilgilendirmiştir.AİHM, güvenlik güçlerinin yürüttüğü operasyonlar çerçevesinde yasadışı örgüt Hizbullah mensubu altı kişinin aralarında S.Sabuktekin'in de öldürülmesi olayı da dahil çeşitli suçlarla ilgili tutuklanıp mahkemeye sevk edildiğini tespit etmektedir. (Bkz. 18. ve 47. paragaflar).

102. AİHM, Komisyonun başvurunun kabul edilebilirliği üzerine Hükümetten talep ettiği olayların seyrini içeren dava dosyasının iletildiğini ifade etmektedir. (Bkz. 45,57,59. paragraflar). Diğer tanıkların ifadelerine istinaden AİHM, Hükümet yetkililerince yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen ifadelerde hiçbir çelişkiye ve uyumsuzluğa rastlanmadığını bu ifadelerin soruşturmanın gidişatına ve iki tetikçinin tespitine etki etmeyeceğini belirtmektedir.

103. AİHM, Hükümetin yürüttüğü soruşturmaya yönelik mahkemeye sunulan unsurlar ve deliller ışığında Hükümet yetkililerinin başvuranın eşinin ölüme dönük sürdürdüğü incelemelerde ve katil veya katillerin kimliklerinin tespit edilmesinde etkisiz ve pasif kaldığına dair bir sonuç çıkarılamadığını dile getirmiştir.

104. AİHM, başvuranın eşinin ölüm nedenine dönük yürütülen ve farklı kaynaklardan elde edilen verilerin mezkur kişinin ölüm nedenini açıklamakta olduğunu, AİHS’nin 2.maddesine aykırı bir durum olmadığını tespit etmiş, sonuç olarak AİHS'nin 2. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.

III. AİHS'NİN 3. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİNE İLİŞKİN :

105. Komisyon karşısında başvuran ülkenin diğer bölgelerine oranla güneydoğu bölgesinde faili meçhul cinayet riskinin daha fazla olduğunu ve kürt kökenli kişilere yönelik bir ayrım gözetildiğini ileri sürmüş fakat bu şikayetini AİHM'ye verdiği ifadede belirtmemiştir.

106. AİHM, bu şikayeti dikkate almayı gerekli görmemiştir.

IV. AİHS'NİN 6. VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİNE İLİŞKİN :

107. Başvuran adil yargılanma ve etkili başvuru sürecinin gerçekleşmediğini ileri sürerek AİHS'nin 6/1. ve 13. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.

108. AİHM, başvuranın 6/1. maddesiyle ilgili olarak yaptığı şikayeti yetkili makamların eşinin ölümüyle ilgili olarak yürüttükleri soruşturmadaki olumsuzlukların etkili koruma mekanizmalarına ulaşma ve dolayısıyla ölüm olayı karşısındaki üzüntülerinin giderilmesi konusundaki olumsuz etkileriyle ilgili genel şikayetiyle birleşmiş olduğunu tespit eder. Başvuranın 6. maddenin ihlaline ilişkin şikayetini Sözleşme'ye taraf olan devletlerin daha genel ödevi olan 13. maddedeki ödevleriyle ilişkili olarak ele almak uygun olacaktır. (Bkz. Kaya ve diğer kararlar).

109. AİHM, AİHS'nin 13. Maddesinin, Sözleşme'deki hak ve özgürlüklerin iç hukukta korunabilmesi için ulusal düzeyde bir iç hukuk yoluna başvurmayı güvence altına aldığını hatırlatmaktadır. Bu madde, Sözleşmeci Devletlerin sözleşme ile ilgili sorumluluklarına uyma biçimleri konusunda, takdirin kendilerine ait olmasına rağmen bir iç hukuk yolu hükmünün Sözleşme gereğince, "tartışılabilir bir şikayetle" ilgilenmesini ve uygun çareyi sağlamasını gerektirir. Sözleşme'nin 13. maddesi kapsamındaki sorumluluğun amacı başvuranın şikayetinin niteliğine bağlı olarak değişiklik gösterir. Yine de Sözleşme'nin 13. maddesinin gerektirdiği iç hukuk yolu teoride olduğu kadar uygulamada da etkili olmalıdır, özellikle de uygulama, sorumlu Devlet'in yetkililerinin fiilleri veya ihmalleri tarafından haksız bir biçimde engellenmemelidir. (Bkz. Çakıcı davası, s.691/112 ; 27 Nisan 1988 tarihli Boyle ve Rice-İngiltere davası, seri:A no:131, s. 23/52).

110. Bu durum karşısında AİHM, mahkemeye sunulan unsurlar ışığında başvuranın eşinin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğüne dair hiçbir emare elde edilememiştir.

AİHS'nin 2. maddesinin ihlaline rastlanılmamıştır. (Bkz. sözü edilen Boyle ve Rice davası). Sonuç itibariyle yapılan şikayetin esası etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmemektir. Çeşitli kaynaklardan elde edilen veriler doğrultusunda AİHM, yetkili mercilerin cinayet soruşturması karşısında pasif ve yetersiz kaldığına ilişkin bir sonuç elde edememiştir. (Bkz. 97-104 paragraflar).

AiHM, bu doğrultuda AİHS'nin 13. maddesinde bir ihlal olmadığı sonucuna varmaktadır.

V. AİHS'NİN 2,6,13 VE BAĞLANTILI 14. MADDELERİNİN İHLALİNE İLİŞKİN :

111. Komisyon önünde başvuran etnik kökeni ve siyasal görüşlerinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığını AİHS'nin 2, 6 ve 13. maddeleriyle öngördüğü temel haklardan intifa edemediğinden şikayetçi olmuş, fakat Mahkemeye verdiği ifadesinde bundan bahsetmemiştir.

112. AİHM, bu şikayeti dikkate almayı gerekli görmemiştir.

BU SEBEPLERDEN DOLAYI MAHKEME :

1. Oybirliği ile, Hükümetin itirazının reddine,

2. Oybirliği ile, başvuranın eşinin ölümünde AİHS'nin 2. maddesinin ihlalinin olmadığına,

3. 1'e karşı 6 oyla yerel makamların başvuranın eşinin ölümüyle ilgili yürüttüğü soruşturmalarda AİHS'nin 2. maddesinin ihlal edilmediğine,

4. Oybirliği ile, başvuranın AİHS'nin 6/1. maddesince yaptığı şikayetin esasının incelenmesine gerek olmadığına,

5. 1'e karşı 6 oyla AİHS'nin ilgili 13. maddesinin ihlal edilmediğine,

karar vermiştir.

İşbu karar Fransızca olarak verilmiş ve 19 Mart 2002 tarihinde İçtüzüğün 77.maddesinin 2.ve 3. fıkraları uyarınca yazılı olarak tefhim edilmiştir.

diğx

Hiç yorum yok: